Histoires de sexe arabes Histoires de sexe en français

Efe ile Nil’in Hikayesi (21)

Efe ile Nil’in Hikayesi (21)



Karımın doğum gününü kutladığımız o muhteşem gecenin etkisini epey bir zaman üzerimizden atamadık. Her yatağa yattığımızda, yaşadığımız, yaşamaya çalıştığımız her cinsellik anında aklımıza o gece geliyordu.

Nil’e gecenin karanlığında oral seks yaparken, zevkten kendinden geçen karım dilimin hareketleriyle şehvetle kıvranırken,

« Ohhh… Ferda… Yala aşkım…” diye inleyebiliyordu çekinmeksizin…

Ya da karım için erotik shoptan özenle seçip aldığım realistik kalın vibratörü tutup sırılsıklam olmuş kadınlığının içinde hareket ettirirken Nil deliye dönüyordu. Kah kendi göğüslerini avuçlayıp sıkıyor, kah saçlarımdan tutup çekiştiriyor, vibratörlü elimi tutup içine, ta derinlerine kadar gömmemi sağlamaya çalışırken,

« Sik beni Ahmet… Geçir… Ahhh… Harikasın Hasan…” diye zevk feryatları koparıyordu.

O grup seks gecesinden sonra karımla başbaşa kalakalmıştık. Bilinçli olarak, ne adreslerini almıştım, ne telefonlarını… Karım yalvarsa da, kızsa da, ona verebilecek bir bilgim yoktu. Ancak çok istiyorlarsa onlar bizi bulabilirdi bir şekilde… Aksi halde karımın beni terkedip onlara gitmesinden, istedikleri gibi kullanabilecekleri bir seks kölesi haline gelmesinden korkuyordum.

İşte bu arayış, boşluk dönemimizde hayatımıza yeni biri katıldı. Sait hoca… Sanatçı… Ressam…

Aslında yeni biri demek doğru olmaz. İkimiz de tanıyorduk onu… Aynı semtte yaşıyorduk. Annemler onun evinde bir süre kirada oturmuşlardı. Nil’in ailesiyle aynı sokakta, atölye olarak da kullandığı geniş müstakil evinde yaşıyordu. Pek fazla ilgimi çekmiyordu adam… Entel tipli, uzun saçlarını arkadan atkuyruğu yapan, yakışıklı denebilecek, orta yaşlı bir herif…

Nil ile çıkmaya başladığımızda onun sevgilimin ailesinin evine girip çıkmasından, etrafında çokça dolaşmasından huylanmıştım. Nil’in yüzüne karşı direkt söyleyemedim kızı kaybetme korkusundan, « bu herif götünün dibinden ayrılmıyor, seninle ne işi var?” diyemedim. Telefon numarasını bulup gizli numaradan, isim vermeden aradım, Nil’in peşini bırakmasını pek de kibar denemeyecek bir şekilde rica ettim. Benim için olay orada kapandı.

Fakat, anlaşılan bay ressam için olay kapanmamış. Evlendikten sonra ailesiyle evlerinde bir araya geldiğimizde Sait hocayla yine karşılaşmaya başladık. Tabi o arada benim cinsel tercihlerim değişmişti. Karıma olan aşkımdan onu kıskanma olayını bırakmıştım. Onun her istediğini, arzularını gidermesine, çılgınlıklar yapmasına karşı koymak bir yana, aksine teşvik edici ve onu başka erkeklerle paylaşmaktan tahrik olur bir vaziyetteydim.

Sait hoca da benim düşüncelerimin değiştiğini hissetmiş miydi ne? Ailenin diğer üyelerinin yanısıra, bana karşı bir ilgi, bir samimiyet… Karıma, kayınvalideme, baldızlarıma gösterdiği yakın ilgiyi, sıcak yaklaşımını saymıyorum bile…

Bizi yeni açtığı resim sergisine davet etti bir gün… Hazırlanıp gittik. Kuaförde saçını makyajını yaptırmasını istediğim karımın giysilerini de kendi ellerimle seçmiştim. Üzerinde minicik bir string külot ve ince askılı, içini gösteren beyaz ipek kumaştan dikilmiş mini bir elbiseden başka bir şey yoktu.

Resim galerisine girdiğimizde bakışları üzerinde topladı haklı olarak… Yüksek ince topukların üzerinde yükselen bacaklarıyla, sütyen kullanmadığı sertleşmiş uçlarından belli olan seksi bedeniyle ışıl ışıl parlıyordu.

Sait hoca hararetle karşıladı Nil’le ikimizi… Benim elimi şöyle bir sıkıp hoşgeldin dedikten sonra karıma sarılıp öptü. Elimize birer şampanya kadehi tutuşturdu. O mecburen diğer konuklarla ilgilenirken biz de sergiyi gezmeye başladık. Daha önceleri öylesine baktığım resimler bu kez ilgimi çekti.

Manzara resimlerinin yanısıra nü eserleri de vardı Sait hocanın… Çıplak kadınlar ağırlıktaydı. Bilmiyorum, ilk şampanyadan ve belki beşinci kokteyl kadehinden sonra sanırım, eserlerdeki modellerin bazıları tanıdık gelmeye başladı bana…

Sırtı dönük, çırılçıplak poz vermiş bir kadının yer aldığı tablo özellikle dikkatimi çekti. Saçları… Çıplak sırtı… Yandan uç kısmı görünen çıplak göğsü… Teninin parlaklığını, kalçalarının diriliğini, bacaklarının güzelliğini, her şeyini, hakkını vererek canlandırmıştı herif… Ve bu kadın… Sanki… Gözlerimi kısarak tabloya uzun uzun baktım,

« Nil…” dedim yanımdaki karıma… « Bu kadın… Sana ne kadar benziyor böyle…”

Başımı çevirip baktığımda karım da bana bakıyordu. Gözlerinde bir pırıltı, dudaklarında bir muzip gülümseme… Yakınımızda kimsenin olmadığından emin olmak ister gibi etrafımıza şöyle bir bakıp, fısıltıyla,

« Gerçekten bana benziyor değil mi aşkım?” dedi.

« İnanmıyorum sana Nil… Gerçekten sen misin bu? Çırılçıplak poz mu verdin Sait hocaya?”

« Sakıncası var mı kocacığım? Beğenmedin mi yoksa? Sergiyi gezenler beğenmiş ama… Hepsi karının çıplak resimlerine ilgiyle bakıyor, baksana…”

Başımı çevirip diğer insanlara baktım. Doğru söylüyordu Nil… Her resminin önünde bir kaç erkek vardı mutlaka, ilgi ve beğeniyle bakıyorlardı tablolara…

« Hayır canım, ne münasebet, beğenmemek laf mı? Harika bir resim olmuş. Modelin güzelliğinden herhalde… Ama hala inanamıyorum karıcığım… Senin güzel vücudunun bir ressamın eserlerinde ölümsüzleşmesi… Harika…”

Karım koluma girip etrafımızdaki bakışları kendine çeken şuh bir kahkaha atarken eserin sahibi de gülümseyerek yanıbaşımızda bitivermişti.

« Gençler, nasılsınız bakalım? Ah, güzel modelim benim… Nil? Kahkahandan anladığım kadarıyla kocan resimlerdeki kadının sen olduğunu anladı galiba…” dedi benim yanımda, karımın çıplak kolunu okşarken…

Şaşırmış vaziyetteydim. Bu tablo bitene kadar karım yabancı bir erkeğin önünde, çırılçıplak, saatlerini hatta günlerini geçirmiş olmalıydı. Diğer tabloları da gözönüne alırsak, eminim, Sait hoca karımın bedeninin her kıvrımını, her kuytusunu, vücudundaki her benin yerini ezberlemiş durumdaydı.

Ne düşüneceğimi bilemiyordum. Bir Sait hocaya bakıyordum, bir ortamızda duran fingirdek, dekolte giysileriyle göz kamaştıran karıma, bir duvarda asılı çıplak tablosuna… Bakışlarım üçü arasında gidip geliyordu. Düşüncelerim de…

Gözümün önünde genç, diri, güzel karımın orta yaşlı, entel ressama poz verişi canlandı. Çırılçıplak… Ve elinde palet fırça, onun güzelliklerini tabloya dökmeye çalışan yabancı erkek… Neler hissediyordu acaba karımın çıplaklığını izlerken…? Offf… Allahım… Ben nasıl bir kocaydım böyle? Normal bir erkeğin çıldırıp saldırması gereken bir ortamda, tam aksine, gittikçe tahrik olduğumu, uyarıldığımı, sertleştiğimi hissediyordum.

« Evet hocam… Efe hemen fark etti olayı… Ne de olsa kocam… En az sizin kadar çıplak gördü beni… Tablolarda yüzümü göstermeseniz de, ben olduğumu anladı.” Sait hoca dikkatle beni süzüyor, tepkimi ölçmeye çalışıyordu.

« Nasıl, beğendin mi dostum? Karının güzelliklerini değerlendirmeye çalıştım eserlerimde… Onun naif güzelliğini, hareketsiz uzanırken bile bedeninin kıvrımlarından akan şehvet hissini vermeye çalıştım. Herkes başarılı olduğumu söylüyor. Bilmem sen ne düşünüyorsun…”

« Valla ne diyeyim bilemedim üstadım…” diye kekeledim. Adam düpedüz karımın çıplak vücudunun güzelliğinden, şehvetinden bahsediyordu bana… Tamam, eserlerinden bahsediyor ama… Anlattığı benim karım yahu…

Sonra da içimden gülmek geldi. Amaann… Neyse ne… Sanki namus kumkuması bir kocaymışım gibi neleri dert ediyorum dedim içimden… Alıcı gözüyle baktım herife… Tam ressam tipi var. Dediğim gibi orta yaşın çizgileri belirmeye başlamış. Uzun bıraktığı dalgalı siyah saçlarının arasında beyaz perçemler, arkasında atkuyruğu yapmış. Hafiften bira ya da şarap göbeği başlamış ama, iri kıyım, geniş omuz, uzun boylu bir erkek… İnce uzun parmaklı sanatçı eli hala karımın çıplak kolunda… Nil benim yerime atıldı hemen,

« Ben söyleyeyim hocam… Kocam resimlerinizi çok beğendi. İlk defa sergiye geliyor. Beni de tablolarınızda tanıyınca şaşırdı biraz… Yoksa çıplaklığımı pek umursadığı yok. Aksine pek bayıldı.”

Arka arkaya yuvarladığı kokteyl ve şampanya kadehlerinden sonra iyice açılmıştı benim seksi karım… Şen şakrak şakıyıp duruyordu. Aslında doğru söylüyordu. Bayılmıştım. Onun seksapelini, çıplaklığını tuvallerin üzerinden beğenen erkeklerin varlığıyla koltuklarım kabarmış durumdaydı. Tabi, söylemeye gerek yok, başka bir yerim de kabarık duruyordu.

« Heyt ulan… O resimlerine ağzınız sulanarak baktığınız güzel kadın benim yanımdaki karım… Her gece benim yatağımda o kadın… Seksi karım, sevişgen karım, azgın karım benim…” diye haykırasım geliyordu. Ben de Nil’den farksızdım aslında, başım dönüyordu. Sait hoca karımın yanağına bir öpücük kondururken,

« Haydi gençlik, siz biraz daha oyalanın. Biraz sonra sergi kapanacak. Üçümüz birlikte bunu kutlamamız lazım.” dedi.

Neden biz? Neden bunca insan varken, sergiyi karım ve benimle kutluyorsun diye sormadım artık… Bir süre sonra, dediği gibi üçümüz bir gece kulübünde oturmuş, içki kadehlerimizi tokuşturuyorduk. Gece yarısını bir hayli geçmiş, millet eğlencenin dibine vurmuştu. Dans pisti dolu, yanıp sönen ışıklar, kulaklarımızda uğuldayan hareketli müzik eşliğinde insanlar çılgın gibi dans ediyorlardı.

Oturduğu yerde kıpır kıpır kolu bacağı oynayan Nil fazla dayanamadı, ayağa fırlayıp masanın önünde dans etmeye başladı. Müziğin ritmiyle kıvrılıyor, eteklerini savurtarak dönüyor, kalçalarını kıvırıyordu. Öyle seksi, öyle muhteşem görünüyordu ki… İkimiz de gözlerimizi karımdan ayıramıyorduk.

« Sen dansa kalkmayacak mısın?” dedi hoca kulağıma eğilerek. Gözü hala karımda, karımın yılan gibi kıvrılıp duran seksi bedenindeydi. Hani utanmasa, yatırıp orada sikecek gibi karımı… Öyle bir bakışı var ki karıma…

« Yok” dedim. « Başım dönüyor. Fazla kaçırdım herhalde… Dans edecek halim kalmadı pek…”

« Sakıncası yoksa ben kalkayım öyleyse… Nil’i yalnız bırakmayalım. Baksana etrafındakilere… Birimiz gitmezsek şanslı biri ya da birileri karını götürecek.”

Gerçekten karımın yalnız dans ettiğini gören bir kaç herif oynaya oynaya yaklaşmışlar, tüm ilgileri karımın üstünde, etrafını dört bir yanından çevirmiş vaziyette, adeta sürtünerek dans ediyorlardı. Doğrusu ne karım şikayetçiydi bu durumdan, ne de ben aldırıyordum.

Tam aksine, karım etrafındaki erkeklerin yakın(!) ilgisinden gayet hoşnut, gözleri yarı kapalı, erotik dansına devam ediyor, onların elleyip okşamalarıyla zevk alıyor gibiydi. Benimse ağzım dilim kurumuş, karanlık ortamda karımın üstüne vuran renkli parlak ışıklarda görünen erkek ellerinin karımın bedeninde dolaşmasını izliyordum. Spot ışıkların altında, sadece karımın vücudu ve saldırgan erkek elleri… Sanki gayet erotik, baştan çıkarıcı, deneysel bir tiyatro oyununun en öndeki izleyicisi gibiydim.

Sait hoca heriflere benden daha fazla içerlemiş vaziyette kalkıp karımın yanına gitti. Nil onu yanında gördüğüne sevinmiş gibiydi. Daha karşıdan kollarını havaya kaldırdı, adam yanına gelince de ahtapot gibi boynuna sarıldı adamın… O anda romantik, slow bir parçaya geçen müzikle salınmaya başladılar.

Uzun boylu, yapılı kavalyeyi gören diğer erkekler ve okşayan elleri ufak ufak kaybolmuştu çoktan… Bu kez, oturduğum yerden ressamın uzun parmaklı ellerinin karımın dekoltesi açık sırtında, belinde, kalçalarında okşayarak dolaştığını görebiliyordum.

Nil başını onun göğsüne dayamış, kedi gibi okşanmaktan mutlu, mesut, gülümsüyordu. Adamın belinden aşağıya inen ellerinden, eteğin üstünden kalçalarını mıncıklayıp duran parmaklarından, kendine bastırıp bedenini ezen erkekliğinden hoşnut gibiydi.

Bir ara göz göze geldik. Ben de ona gülümsedim. Elimi kaldırıp başparmağımla okey işareti yaptım karıma… « Devam et karıcım, sorun yok.” Birbirine yapışık tek beden olmuşlar, dans pistinde dönüp duruyorlardı. Diğer çiftler de onlardan farksızdı aslında, dans etmiyorlar, öpüşüp koklaşıyorlar, dikey sevişiyorlardı. Bizimkilerin tek farkı ikili çift değil, üçlü olmamızdı.

Sonunda dayanamadım. Başım döne döne masadan kalktım, yanlarına gittim. Nil benim geldiğimi görünce kısık gözleriyle bana baktı önce, sonra adamın boynundaki kolunu çözüp bana uzattı,

« Gel aşkım…” diyerek dudaklarımı öperken, koluyla da bana sarıldı.

« Gücendim doğrusu Nil…” dedi Sait hoca gülerek… « O senin kocansa, ben de senin hocanım. Bana öpücük yok mu?”

« Olmaz olur mu? Gel seni de öpeyim” diyen Nil ayaklarının üzerinde yükselip Sait hocanın dudaklarına yetişmeye çalıştı. Körpe dolgun dudakları yarı aralık, pembe dilinin ucu tam kenarda… Öyle seksi görünüyordu ki karım o anda… Öpüşmeye, sevişmeye, her şeye hazır… Sait hoca gözlerini onun gözlerinden, dudaklarından ayırmadan bana konuştu,

« Sakıncası yok değil mi Mert? Karını öpebilir miyim?”

Pezevengin sanki bana aldırdığı varmış gibi soruyordu bir de… İki koluyla sımsıkı karımın bedenine sarılmış, kendine yapıştırmış vaziyette, dans ediyor gibi yapıp kasıklarını karımın kasıklarına sürtmekte bir yandan… Umarım boşalmamıştır o ana kadar… Benim aklımdan bunlar geçerken benim yerime karım cevap verdi dudaklarını adamın dudaklarına yapıştırmadan önce,

« Sakıncası yok hocam…. Mert senin bildiğin kocalardan değil, böyle şeylere alışkındır. Hatta hoşuna bile gider. Öyle değil mi kocacığım?”

Yanıtımı beklememişti bile… Bana yaptığı gibi dudaklara kondurulan gelişi güzel bir sevgi öpücüğü değildi bu, burnumun dibinde elin adamına derin ve uzun bir fransız öpücüğü veriyordu sevgili karıcığım… Çok garip bir manzaraydı doğrusu… Dillerinin birbirine giriştiğini görebiliyordum. Öpüşmüyor, birbirlerinin dudaklarını yiyorlardı sanki… Adam karımın dudaklarını somururken kızışmış bir erkek arslanın homurtusuyla aynı sesi çıkarıyordu ara ara…

O sarhoş kafayla çevremizdeki başların dönüp bize baktığını görebiliyordum. Karım, ben ve yabancı erkek, birbirimize sarılmış, karımla ikisi öpüşüp koklaşmaya devam ederken bir yandan salınarak dans ediyorduk. Arada bir bana dönüp beni de öpmeyi ihmal etmiyordu tabi… Sonunda ressam karımın dudaklarını yemeyi bırakıp sabırsızca,

« Haydi çocuklar, bana gidelim.” dedi. Mırın kırın edecek oldum yarım ağız, rahatsızlık vermeyelim filan… Masamıza dönüp otururken o telaşla beni ikna etmeye girişti. « Gecenin bu saatinde bunca içip alkol almışken sizi mümkün değil bırakamam. Benim ev yakın olduğu için söyledim. Hem rahat edersiniz, geniş… Nil iyi bilir benim evi… Öyle değil mi Nil? Söylesene sen de…”

« Nasıl yani? Karım sizin evi nasıl iyi biliyor?” diyecek oldum salak gibi… Adam oturmuş, Nil de başka yer kalmamış gibi adamın dizlerine ilişmiş, bir kolu adamın boynuna sarılmış vaziyette oturuyordu. Az önceki vahşi öpüşme nedeniyle ruju biraz dağılmıştı.Çantasından çıkardığı aynayla rujunu tazelemeye başladığından onun yerine Sait hoca yanıtladı sorumu,

« Canım, karın modellik yaptı ya bana… Dostum, evim aynı zamanda benim resim atölyem… Hem resim yaparım, hem öğrencilerim ders almaya gelir. Onun için dedim, Nil iyi bilir diye…” Durdu biraz, sonra ekledi, « Hem bu gece epeyce resim sattım. Özellikle karının nü resimleri kapış kapış gidiyor. Bana gelirseniz Nil’in modellik ücretini de hemen takdim ederim size…”

Ücret mi? Para lafını duyunca kulaklarım dikiliverdi hemen… Öyle de sıkışık durumdaydım ki o günlerde… Nil’in giysilerine, kuaförüne, makyaj malzemelerine para yetiştiremiyordum. Siktiğimin orospusu, kendini başka erkeklere beğendirecek diye benim canım çıkıyordu.

Hani ciddi ciddi internetteki escort kızların sitelerine girip ne kadar para kazandıklarını, ücret tarifelerini araştırmaya başlamıştım. Öyle ya, nasıl olsa ben kendisine yetmeyince, zevkine başka erkeklerle sikişip duruyordu karım… Ona söylemesem bile, yaptığı seksin karşılığında para kazansa, eve biraz para girse daha iyi olmaz mı diye düşünüyordum cidden… Erkekler pezevenklik mesleğine böyle böyle başlıyor sanırım… Adam ücreti takdim edeyim deyince üstüne atlayıverdim,

« Eh, siz nasıl uygun görürseniz üstadım” dedim yılışık yılışık… « Ben, hani, sizi rahatsız etmeyelim diye…”

Üstad kendinden emin bir tavırla garsondan hesabı istedi, bolca bir bahşişle beraber ödedi. Anasını sikeyim, para insanı böyle konuşturuyor işte… Sonra da kalktık, dışarıya çıktık. Bir taksiye atladık hemen…

O itiş kakış arasında ressam beni ön koltuğa iteleyince doğal olarak karım ve ressam arka koltuğa yerleşiverdiler. Taksi şoförü de doğallıkla arka koltukta oturan patrondan gidilecek yerin adresini aldı. Ressamın evine giden on dakikalık yol boyunca arkada bıcır bıcır, kıkır kıkır, koyun koyuna kaynaştılar bizimkiler…

Şoför benim ne ayak olduğumu anlayamamış durumda, gözü dikiz aynasında araba kullandı. Bir ara başımı arkaya çevirip bir şey söyleyecek oldum. Ressamı resmen karıma dalmış durumda gördüm. Bir kolunu omuzuna atıp kendine çekmiş, dudaklarına yumulmuş, elini eteğin altından bacaklarının arasına atmış kurcalayıp duruyordu.

Yüzüm kıpkırmızı oldu nedense, başımı öne çevirip yola bakmaya başladım. Gözünü aynadan ayıramayan şoför arkadakilere çaktırmadan bana gözleriyle arkayı gösterip eliyle pompa işareti yaptı.

Biliyorum arkadaşım, biliyorum. Herif arka koltukta yollu karıyı kıstırmış, öpüp gülünü kokluyor. Yolumuz biraz uzun olsa kucağına oturtup sikecek karıyı… Senin bilmediğin, o yollu kadın benim nikahlı karım… Ben de onun kocasıyım. Gönüllü pezevengi…

İbne herif, ne bana aldırıyordu, ne de şoföre… Arka koltukta karıcığımı yiyip bitiriyordu. Karım deseniz başka alem… Zevkten mi, alkolün etkisinden mi, kendinden geçmiş gibiydi. Kendini herifin kollarına bırakmış, olayın tadını çıkarıyordu.

Orospunun da ne şoförü, ne de önde oturan kocasını taktığı bile yoktu. Dudakları öpülmekten şişmiş, bir eliyle eteğinin altından kadınlığını parmaklayıp duran erkeğin elini kendine bastırıyor, diğer eliyle erkeğin uzun saçlarını okşayıp duruyor. Kasıklarına gömülü parmaklar hassas yerlerini mıncıkladıkça zevkten inliyor sürekli…

Neyse, eve geldik sonunda… Araba durdu. Şoförle ikimiz sessizce arkadaki şapırtı ve erotik seslerin bitmesini bekledik. Sonunda geldiğimizi anlayabilen karım ve ressam zorlukla ayrıldılar birbirlerinden… Elini cebine atıp bir yüzlük çıkardı şoföre verdi herifçioğlu… Şoförün de benim de gözlerimiz fincan gibi oldu yüzlüğü görünce… Baba adam şu ressam yahu… Bir de demez mi bana,

« Mert, sen evin anahtarını al, karınla içeriye girin. Ben şoför arkadaşla devam edeyim, bir bankamatik bulup para çekeyim. Unutmuşum, size para verecektim.”

Şoförün alaycı, biraz da şaşkın bakışları huzurunda anahtarı uzattı bana… İşte şimdi benim ne ayak olduğumu öğrenmişti herif… Arkada sevişen azgın kadının önde oturan kocası… Şimdi elin adamına oturup da

« Kardeş, bu adam ressam… Bunun vereceği para karımın modellik parası… Karım, buna çırılçıplak poz veriyor ama sanat için… Senin anladığın gibi değil abi… Orospu değil benim karım… Ben de pezevenk değilim. Sadece biraz, biraz değil de, bir hayli geniş kocayım. Karımın benim yanımda sevişmesine aldırmıyorum. Hatta zevk alıyorum…” diye anlatacak ne zaman vardı, ne de ortam…

Çaresiz, ses çıkarmadan, taksici esnafının gün görmüş geçirmiş gözünde pezevenkliği üstlendim ve « peki üstad” diyerek anahtarı aldım. Ama haksızlık değil mi bu? Ben pezevenk sayılmam ki… Pezevenk karısına müşteri bulan kocaya denir. Ben para için değil, zevk için erkek buluyorum sadece…

Taksi tekrar hareket ederken ben de saçı makyajı dağılmış, her bir yanı açılıp saçılmış, tam bir orospuya benzeyen karımın koluna girip eve doğru yürüdük.

A propos de l'auteur

HistoiresSexe

Je publie des histoires de sexe quotidiennes pour mes lecteurs.

Ajouter un commentaire

Cliquez ici pour poster un commentaire